M.Ö. 17. yy’da kurulan site devleti Atina koruyucusunun hangi tanrı olacağı tartış- ması patlak verdiğinde, baş tanrı Zeus; Tanrılar Meclisi’ni toplayarak insanlığa en değerli armağanı veren tanrının, bu güzel kente koruyucu olacağını duyurur. Denizler tanrısı Poseidon, denizin tuzlu sularından bir savaş atı yaratır ve Akdeniz rüzgarlarıyla yarışacak bir hızda olduğunu iddia eder. Bilgelik, sanat ve savaş tanrıçası, kalkan taşıyan Pallas Athena ise bir zeytin dalı yaratır. Yarattığı bu dal büyüyüp ağaç olacak ve yüzyıllarca yaşayacak, meyvesinden ve yağından lezzetli yemekler yapılacak, yağı yaraları iyileştirecek ve geceleri aydınlatacaktır. Yarışı Athena kazanır ve zeytin Akdeniz için bereket, barış ve kültür sembolü olur.
Ağaçların ilki olduğu kabul edilen zeytin, tüm kutsal kitaplarda ve mitolojik söylencelerde kendine önemli bir yer edinmiştir. Derler ki; zeytinin bittiği yerde, Akdeniz de biter.
İşlenmediği sürece tadı oldukça acı olan bu meyvenin insanlar tarafından ilk ne zaman keşfedildiği muamma. Altın Hilal boyunca tarımsal yaşama geçen insanların evcilleştirmek zorunda kaldığı buğday ve benzeri bitkilerin tersine yalnızca meyvesinin işlenmesine ihtiyaç duyulan zeytin, şüphesiz ki doğanın yardımıyla insanlarca keşfedilmiştir. Yakın dönemde ortaya konan bilimsel çalışmalar neticesinde Santorini Adasına özgü bir bakteri türünün, rüzgarlar vasıtasıyla tüm Akdeniz’e yayılıp zeytinleri doğal yoldan fermante ettiği ve acısını kırdığı keşfedilmiştir. Muhtemelen insanlar da bu doğal yolla fermante olmuş zeytinin tadına baktı, sahiplendi ve bir daha asla bırakmadı.
Yetişmesi için illaki Akdeniz’in tuzlu rüzgarını isteyen zeytin, bir nevi ticaretin keşfine de ön ayak olmuştur. Öncelikle Ege Denizi’nin iki yakasında yetişirken Doğu Akdeniz’e taşınıp ekilmiş, buradan da Mısır’a ithal edilerek ticareti başlatmıştır. Antik Yunanlılar ise Kuzey Karadeniz’den Batı Avrupa’nın içlerine kadar savaşçı kabilelere zeytin ile yağını ihraç etmiş, oldukça varlıklı medeniyetler kurmuşlardır.
Kutsal Akdenizli zeytinin Anadolu topraklarında yetiştirilmesi, arkeolojik kayıtlara göre 6000 yıl öncesine dayanıyor. Edremit çevresinde yaşı 2000 olduğu bilinen zeytin ağaçları bugün hala ayakta. Türkiye sınırları içerisinde ise 168 milyon zeytin ağacı bulunmakta. Yaklaşık olarak dünya üzerindeki zeytin ağacı popülasyonunun %16 civarı bizim topraklarımızda hayatlarını sürdürüyor.
Ortalama ömrü 35 ila 150 yıl arasında olan zeytin, uygun ekim yapıldıktan sonra 5-6 yaşlarında meyve vermeye başlıyor. Eğer yeterince güçlüyse 150 yaşından sonra meyve kalitesi düşse dahi yaşamaya devam ediyor. Öyle ki dünya üzerinde 3000 yaşını aşmış zeytin ağaçları olduğu bilinmekte fakat insan faktörünün devreye girmemesi açısından yerleri bilim insanları tarafından söylenmemektedir. Ağacın ölümsüzlüğünün sırrı ise yapraklarında bulunan “oleuropein” isimli maddenin ağacı hastalık, mantar, bakteri ve çevre koşullarının olumsuzluklarından korumasıdır. Son yıllarda zeytin ağacının yaprağı, ömrü uzattığı ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği gerekçesiyle çay şeklinde demlenip tüketilmektedir.
Akdeniz’in incisi, hatta Akdeniz’in ta kendisi olan zeytin ağaçlarını korumak ve yaşatmak, ondan olabildiğince faydalanmak kadar önemli. Hava ve su gibi vazgeçemediğimiz bir armağan olan zeytin meyvesi ve yağını yüzlerce yıl Akdeniz rüzgarlarıyla salınarak insanlığa sunan zeytin ağacı, ölümsüzlüğüne yardımcı olmamız için bizden yalnızca saygı ve koruma beklemekte.